top of page

2020'de 3 Yeni Kitap!

3 kitap-2.jpg

Üç yeni kitap ile Hasan Aktaş külliyatında yer alan kitap sayısı elli altıyı buldu. Her birinin yazım serüvenleri de farklı bir hikaye oluşturan külliyattan, taze üç eserin haberini Ahmet Mustafa İpek kaleme aldı. 

Hasan Aktaş’ın yayımlanan kitap sayısı elli altıya ulaşmış bulunmakta. Kitaplarla yaşlanmak ve kitaplarla büyümek. Hasan Aktaş’ın evi kitaplarla dolu ve yaşamaya kitaplarla adanmış bir ömürdür. Kendi ifadesi ile “her kitabı okuyamayız fakat onlarla yaşayabilir” yorumu kitaplarla yaşama sanatının bir örneğini teşkil ediyor. Öğrenmemiz gereken bir sanat anlayışı. Kitaplarla Yaşama Sanatı…

Aktedron%20Fikret_edited.jpg

Hasan Aktaş 2020 yılının henüz iki ayı dolmadan üç yeni kitap çıkardı. Bu son eserlerin içerisinde yer alan “Aktedron Fikret” kitabı; marjinal bir ressamın hayat hikayesi, sanat hayatı, kültür çevresi, resimleri ve birçok bilinmeyenleri ile okurun karşısına çıkıyor. Asıl adı Fikret Enisi Andoğlu yani nam-ı diğer Aktedron Fikret büyük ve ünlü bir isim değildir. Yazar Hasan Aktaş göre Aktedron Fikret: Gölgelerin arkasında kendi kendinin katili kayıp bir sanatçı ifadelerini kullanır. Aslında kendi kendinin ressamı ve kendi hayatının kahramanıdır. Arkadaşları arasında; Ferit Edgü, Fikret Ürgüp, Sezer Tansuğ, Ferdi Tayfur, Münir Özkul, Ömer Uluç, Suna Selen, Turgut Cansever gibi pek çok isim vardır. Kitapta bunlarla ilgili “Arkadaşları ve Çevresi” adlı bölümde ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bunun yanında Aktedron’un aşkları, edebiyata yansımaları ve kaybolmuş sanatçılığı kitapta ayrı başlık olarak anlatılmıştır.

Hasan Aktaş’ın yeni basılan kitaplarının arasında bir başka marjinal karakter daha yer alıyor: “Napolyon Celal”. Öncelikle Napolyon Celal’i yazarın ağzından okuyalım: Celal Sılay da bir bakıma Albert Camus ve Yabancı romanının kahramanı Mirsault sayılır. Az buçuk da Dosto’nun Raskolnikov’u. İtaatsizlerin, reddedenlerin, başkaldıranların varıp da düşeceği zirve. Bir bakıma sivil itaatsizlik virüsünü kapıp da topluma ve devlete aykırı gidenlerin, bu yüzden başkaldırtanların, yaşarken ölenlerin ve öldükten sonra hesaplaşmak için tekrar dönüp de yaşama hayali kuranların, pasif direnişin öncüsü bir karakter olarak kendiyle mücadele edenlerin hastalığıdır. Yazmayı bırakan, yazarlık hayatının zirvesindeyken susmayı tercih eden yazarları betimleyen sendrom. Celal Sılay’a böyle bir imkân verilseydi, kesin geri döner ve muhakkak şiire kaldığı yerden devam ederdi. Adı: Celal Sılay. Ama asıl adı: Mehmet Celâlettin’dir. Celal Sılay okulda iken öğrencilerin Sılay’ı “Napolyon” olarak benimsemeleri ve Sılay’ın Napolyon edasıyla giyindiği ve sokaklarda dolaştığını, yazar kitapta ayrıntılı olarak aktarmaktadır.  

Celal Sılay; aykırılığı, hoyratlığı, kırılganlıkları ve aşklarıyla farklı bir kişilik ve bohem bir karakterdir.  Cemil Meriç, Celal Sılay’ı “aradığı yatağı bulamayan bir sel” olarak nitelendirir. Napolyon Celal sıra dışı ve aykırı bir kimlik ile merak uyandıran bir şairdir.  İlhan Selçuk’un ifadesiyle: Deli doluydu tüm kimliği; ama bir şairin deli dolu olması doğal değil miydi? Günlük yaşamdaki en önemsiz bir olay onun dilinde “dünyanın yedi harikası”ndan birine dönüşürdü.

Hasan Aktaş’ın Napolyon Celâl adlı kitabında önemli bir durum, yazarın kullanmış olduğu üsluptur. Aktaş, Napolyon Celâl’i anlatış tarzı ile bilinen anlatımların uzağında, okuru farklı bir şekilde saran ve estetik tat bırakan bir üslup kullanmıştır. Kitabın başlangıcında alıntı yapacak olursak bu durumu daha belirgin hale getirmiş oluruz. Yazar Hasan  Aktaş şöyle başlıyor Napolyon Celal kitabına: Yüzyıllardır zaferlerle, yenilgilerle demlenmiş bir cihan imparatorluğunun son demlerine rastlayan Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı, Garipçi Orhan Veli’nin doğduğu ve henüz fenler zengini Tevfik Fikret’in imamın kayığına binip de Aşiyan sırtlarına demirlemediği 1914 yılında Bursa’nın Namazgâh Mahallesi’nde bir şair dünyaya geldi. “Ordusuz İmparator Napolyon Celal’in Aşka Sefer Eyleyüpdür” hikayesini merak eden tecessüs sahipleri için okurunu beklemektedir.

Napolyon%20celal_edited.jpg

Hasan Aktaş’ın son hasadının bahsedeceğimiz son mahsulü ise “Yeni Türk Şiirinde Mevlâna Misyonu ve Vizyonu” kitabı. Öncelik bu kitap “çağdaş edebiyat” içerisinde Mevlânâ ve misyonuyla ilgili üretilen metinlerin “Çoğulcu Okumalar ve Teorik Çözümlemeler” ışığında farklı bir bakış açısıyla okuma denemesidir.  Yazar Hasan Aktaş’ın bu çözümlemeler bağlamında Mevlânâ ile ilgili üretilen şiirlerden 45 şaire yer verdiği ve bu şiirleri çözümlediği ayrı bir bölümle okurun karşısına çıkmaktadır. Ziya Paşa’dan Nazım Hikmet’e, Hasan Tanrıkurt’an Süreyya Berfe’ye, Lale Müldür’den Sinem Sal’a kadar uzanan bu bölüm, okuyucu için önemli çözümlemeler ve eleştiriler içermektedir. Bu bağlamda Yeni Türk Şiiri içerisinde Mevlânâ ile ilgili üretilen metinlerin Mevlânâ’yı nasıl algıladıklarına dair çoğulcu bir metin tahlilidir. 

mevlana-yeni_edited.jpg

Hasan Aktaş’ın 2002 yılında yayımlana Yeni Türk Şiirinde Mevlânâ Okulu ve Misyonu kitabının yeniden ele alınarak 2020 yılında yani 18 yıl sonra yeni bir Mevlânâ kitabı ile okurun karşısına çıkmaktadır. Kültürümüz değerlerinden olan ve birikim ile günümüze gelerek evrensel boyutlara ulaşan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, bize ne katmaktadır ve biz Mevlânâ’yı ne kadar tanımaktayız. Annamerie Schimmel’in “Anlamıyorum, Türkler niçin Batı’ya yönelmek gerekliliğini duydular; Mevlânâ gibi bütün insanlığa yol gösteren bir ışık varken..” sözleri bizim kendi kültürümüze ne kadar uzak olduğumu göstermiyor mu? Hasan Aktaş’ın “Yeni Türk Şiirinde Mevlânâ Misyonu ve Vizyonu” adlı kitabı bu eksikliğin ve şiirimizle var olan Mevlânâ misyonuna, vizyon oluşturma gayreti değil midir?

Yayınlanan son üç kitabı ile birlikte elli altı kitaba ulaşan yazar ve şair Hasan Aktaş’ın engin birikim ve tecrübesinden, biz okur olarak acaba ne kadar yararlanıyoruz? Evini adeta çağımızın edebi bir fabrikası gibi işleten Hasan Aktaş’ın bu üretim hızına biz okuyucular sadece okuyarak olsun yetişmeye hiç değilse çaba sarf etmeliyiz.

Ahmet Mustafa İpek

22/02/2020

Kaleardı/Bayburt

bottom of page